Thursday, January 13, 2011

Takım yönetmek kolay mı? Dos Santos gönderilmeli mi?

Yönetim çok enteresan bir iştir; farklı farklı, hatta birbirine tamamıyla zıt yönetim teknikleri mevcuttur. Bunların arasında biri ötekinden üstün de değildir aslında, esas olan yönetilenlere uygun metodu uygulamaktır. Anlayacağınız aslında yönetilen belirliyor doğru yönetim şeklini. Bunun detayına girmeden önce bu konunun sadece spor kulüpleri için geçerli olan bir gerçek olmadığını aynı zamanda aile için, şirket için de geçerli olduğunu vurgulamak lazım.


Yönetilenin nesi belirler yönetim şeklini diye merak edenlere cevap çok kısa ve kolay: olgunluk ve eğitim seviyesi. Yönetim tekniklerini tamamiyle otoriter, yani militer olanından başlayıp tamamiyle demokratik, alt-üst ilişkisinin yok denecek kadar az olduğu seviyeye kadar sıralandırabiliriz. Bu durumda yönetilen grubun ortalama olgunluğu düşük, ortalama eğitim seviyesi de düşükse militer yönetim en iyi sonuçları verecektir. Spektrumun zıt tarafında ise yüksek eğitim, yüksek olgunluk olduğu zaman paylaşımcı, karşılıklı güven üzerine kurulu yönetim şekli başarılı olacaktır. 

Tabi ekstremlerde durum çok net ama ara değerler söz konusu olunca yönetim şeklini belirlemek çok daha zor. Kültürel değerler devreye giriyor olgunluk tarafında, mesela bizim milletçe olgunluk seviyemiz zayıf, eğitim ne kadar iyi olursa olsun. Bu durumda yönetimimin iş tanımını çok iyi yapıp, mümkün olduğu kadar struktüre, organize, planlı davranması gerekir. Karar noktalarında ise daha demokratik olmak mümkün. Avrupa'nın kuzey ülkelerinde ise eğitim ne olursa olsun olgunluk seviyesi yüksek ve dolayısıyla daha güvene, görev bilincine dayalı yol almak mümkün.


Şimdiye kadar hep homojen gruplardan söz ettik fakat spor kulüplerinde homojen bir yapı var mı? Örneğin takımlarda oynayan yabancı oyuncular ve Türk oyuncular arasında çok büyük farklılıklar söz konusu. Yani yukarıda tartıştığımız yöntemlerin bir karışımını uygulamak gerektiriyor ki bu da inanılmaz bir akrobasi gerektiriyor yönetici açısından. İşte bu bakımdan tecrübe büyük rol oynuyor.

Şimdi Dos Santos'un Aykut hoca hakkında söylediklerine gelelim. Burada izlenecek yol çok önemli ve örnek teşkil edici; yani konu hassas. Ayrıca burada hem doğrular, hem incinmiş duygular, hem şişik egolar, hem çıkar kargaşaları mevcut. Bu çıkışı Ilhan Eker yapmış olsaydı çok daha kolay bir senaryo olurdu, militer yaklaşımla, affedilmeden başka bir takımın kadrosuna katılmıştı bile. Fakat yabancı statüsünde ki oyuncular farklı bir yapıdan geliyorlar, ayrıca yapılan eleştirilere katılanlar da çok fazla, Dos Santos Brezilya milli takımı oyuncusu ve çok yetenekli bir futbolcu (bunu tartışmaya açık olduğunu iddia edenlerle vakit kaybetmek istemem, şayet bir oyuncu Brezilya milli takımının sol beki ise ve  Marcelo, Bastos, Adriano, Maxwell, Luiz, Juan, Aurelio, Kleber gibi sol bekler mevcut olduğu yerde halen takıma çağrılıyorsa bunu iddia edenlere zaman ayırılamaz, buna değmez) aynı zamanda da maliyetli bir futbolcu. Brezilyalı oyuncular militer bir yönetime alışık ve de uygun yapıda değiller, militer bir yaklaşım burada iyi sonuç vermeyecektir.  

Bu arada Aykut hocanın durumu oldukça kötü, acemiliğinin (ve belki saflığının) sonucunda oluşan bir çok hata var ve onların tümüyle aynı anda baş ederken bu sorun çok kötü bir zamanda ortaya çıktı. Transfer için artık tarih çok geç oldu ve Bursa hocanın gönderdiği Vederson'u çatır çatır kullanırken, hoca Caner'den verim alamıyor, Uğur Boral ise daha büyük bir soru işareti. Bu saatten sonra bu bölgeye adam monte etmek mümkün görülmüyor ve kupa maçları dahil önündeki 4 maçı kazanmak zorunda. 

Bu durumda Aykut hocanın imdadına başkanın yetişmesi ve duruma el koyması gerekir, çünkü Aykut hocanın vereceği her tür karar ya takıma, ya otoritesine, ya da egosuna zarar vercektir. Başkanın işleri ele alıp antrenör ile oyuncu arasına girip tatlı sert sulh yaratması gerekir ki öteki oyuncular bu durumu bir istisna gibi görsünler ve FB sol beksiz kalmasın... "A bon entendeur, Salut" der fransızlar, yani anlayana...   

No comments:

Post a Comment